31 Temmuz 2007 Salı
Kaos Kapısı
Önceleri eşikte ayak sürüdük, sonra fazlaca istekli bir şekilde adımımızı attık içeri. Fakat o zamanlar tüm bağımız kopmamıştı; kapı arkamızdan kilitenmemişti. Arada sırada kapının bağladığı mekanlar arasında yolculuklara çıkıyorduk.
Fakat zaman ilerledikçe çoğumuz ahmakça bir gururla, kendi ellerimiz ile kilitledik kapıyı. Anahtarı da güvenli bir yere sakladık. Sanıyorduk ki istediğimiz zaman - çok gerekirse - kapıyı açıp, çeşitli seyahatler yapıp geri dönebilirdik. Fakat öyle olmadı. İnsanların çoğu o güvenli yeri tekrar bulamadı ve o kapı da unutulup gitti.
Kilitli kalanlar, artık o kapıdan 2 şekilde geçebilir sadece.
İlki uyurgezer olarak, istem dışı. Fakat hem gezerken uyurlar, hem de kördürler; o görkemi görmezden gelir, küçümserler.
İkinci ise son gün geldiğinde. O kapı kendiliğinden açılıp da - siyah veya beyaz bilemeyeceğim, belki de gri - sahibi görülmeyen bir el tutup onları zorla dışarı sürüklemeye başladığında ve nihayetinde geldikleri kaosa, ya da huzura doğru geri emdiğinde.
30 Temmuz 2007 Pazartesi
Laurelin'e Ağıt
Ne oldu sana? Sen meyvaların soluk olduğunda dahi dallarının altına sığındığım ve uğruna türlü şarkılar yazdığım ağaçla aynı şey değilsin artık! Şimdi o cansız gövdende Ungoliant'ın ve Melkor'un pis zehirlerinin etkileri kendilerini belli etmekte; benim sevgili ağacımın gövdesinde, köklerinde ve dallarında ve kuruyup ölü ateş böceklerini andıran, şimdi ayaklarımın dibinde uzanan bir zamanlar altın olan meyvelerinde.
Ne yapabilirim ki artık senin için, seni hayata geri döndürmek için? Merhametin Tanrısı Nienna gibi diz çöküp ağlamaktayıp şimdi cansız olan gövdene yaslanıp, ve gözyaşlarımla kurumuş köklerini sulamaktayım. Sen herşeyimdin ve Mandos'un huzurlu ama ölü salonları ile aramdaki benim biricik kalemdin. sen benim aşkımdın...
Şimdi senin canlanan son tomurcuğundan, güneşi yarattılar. Ama bu güneş benim Laurelin'im değil. senin her biri ayrı bir güneş olan meyvelerinin tümüydü benim Laurelin'im. En ufak bir yaşam belirtisi gösterseydin bana, en ufak bir karşılık verseydin şarkılarıma o zaman hep senin yanında kalırdım. Tek bir meyve bile verseydin, hayatımla korurdum o meyveyi ve aşkımla beslerdim. Ama sanırım artık çok geç. Sen Anar, gökyüzünde parlarken ben uyuyacağım ve ne zaman ki yerini Isil'in loş gümüşi ışıklarına bıraktığında ben yolculuk yapacağım.
Hoşça kal ağaçların genç olanı, Aman'ın altın ağacı Laurelin!
Not : Eski bir yazı, tarihini bile hatırlamıyorum.
Ben, Kendim ve Losgar; hoşgelmişler efendim
Ne diyebilirim başlangıç olarak? En zoru da bu. Hemen eski bir yazımı yapıştırayım bundan sonra. En güvendiğim yazımı. Birşeyler yapmış, kendimi ifade etmiş hissedeyim.
Neyse efendim, kendimin "ben"e selam çakmalarıyla dolu bir yazıyı da geride bıraktık.
- Hoşgeldin ben.
- Hoşgeldim.