she always said I was lazy
Leavin' my home, leavin' my friends,
Runnin' when things get too crazy.
Out on the road, out 'neath the stars,
Feelin' the breeze, passin' the cars."
“Güneşin doğuşuyla kalk, rüzgarla yol al
(o kız)her zaman tembel olduğumu söylerdi
evimi terkediyorum, arkadaşlarımı bırakıyorum
işler karışınca koşmaya başlıyorum
Yolda, dışarıda yıldızların altında
rüzgarı hissediyorum, arabalar geçerken.”
Bob Seger, Travelin' Man
Ne kadar özgür olduğumuzu düşünüyoruz merak ediyorum. Bana sorarsanız, özgür olma oranımız akvaryumdaki balıkla eşittir. Sadece, akvaryum daha sıkıcıdır, ama stresten kalp krizi geçirtmez.
Buraya çıkıp da ergen muhabbeti yapmayacağım şüphesiz. Sadece üstteki dizeler size bir şey ifade ediyor mu merak ettim. Yapmak istemez miydiniz, hayatınızın bir döneminde? Herşeyi terkedip yollara düşmek. İstediğiniz zaman istediğin yerde olmak? Tam da filmlerdeki gibi değil mi?
Aileden eski nesilden birisi, terkedip gidermiş evi. Sonra aylarca haber alamazlarmış ondan. Meğer bir gemiye atmış kendini, gitmiş Brezilya’ya. Sonra geri dönermiş eve. Bir süre daha evde takılıp yine kaybolurmuş. Kaybolmalarının birinde nerede olduğunu, babam sonradan öğrenir. Zamanında göz altıların yoğun olduğu bir dönemde, babamı alırlar gözaltına. Ortam gergindir. Başına bir şey geleceği kesindir. Zira o zamanlar insanların birbirlerine “kıl olmaları” için, birisinin gözünün üzerinde kaşı olması yetiyormuş(hoş şimdi yetmiyor mu?). Gergin gergin oturur. Zaman geçirmek için muhabbete başlar. Neden sonra konu demin anlattığım akrabamızdan açılır. Bunu duyan oranın "ağır abi"si, onu çok iyi tanıdığını söyler. Çok severmiş kendisini. Ağır abimizin sayesinde babam oradan sağ salim çıkar. Meğer bizim gezgin akraba kaybolma zamanlarının birinde nezaretteymiş. Ne yaptığını bilmiyorum.
Fakat yine kaybolma zamanlarının birinde, aylar sonra öldüğünü öğrenirler. Büyük anneye söyleyemezler, kadın sanar ki çocuğu hala hayatta. Ve hiç bir zaman da öğrenemeden oğlunun öldüğünü, o göçer dünyadan. En azından içi rahattır.
İlk başta fantastik gelen hikaye, sonunda acı bir hal aldı. Özgür olmak kendini özgür hissetmek iyi olsa gerek. Ama sanırım insan sevdiklerinin yanında ölmek ister. İnsan bağlılığa ihtiyaç duyar. Kendini birisine bağlamak, birisini kendine bağlamak ister... Başka birisi için, kendi özgürlüğününden feragat etmek. İşte bence sevgi budur.
Not : Dehşetle farkediyorum ki yine konudan sapmışım. Ben ne anlatacaktım?
4 yorum:
hihi
imza,bir tavşan
bu da harika. öylesine demiyorum. çok zevk aldım gerçekten okurken. beyin yollarımız benzer herhalde.
bi saniye ya
nerden geldim ben bu blog a,,ahh su internet yok mu
efendim sonunu guzel baglamissiniz,yazi nerde bitecek derken yine avrupai bir yonetmen edasiyla sevgide bulduk:)kendimizi
birde oyle basini alip gitmek kolay olsa,cunku basin icindekini alabilirsen yirrttin demektir,gercekten fevkialade-ama aksi takdide sinemavari duygular yasanmiyor pek
saygilar
Zaten hayatın sinemavari duygular yaşattığı çok nadirdir. O bizim, olayları hatırlama tarzımız sanki. İşte "etrafta bir şimşek çaktı", "tüm dünya durmuş gibiydi", "kelebekler içimi fethetti" gibi anı-aktarma şekillerimiz bize bu hissi yaşatıyor.
Güzel yorumun için teşekkürler, geç cevabım için üzgünüm.
Yorum Gönder